18 Haziran 2009 Perşembe

Bozulan Dünya ve Neslimizin Sağlığı…


Bozulan Dünya ve Neslimizin Sağlığı…

Bugün bizler, sizlere kahvaltı sofralarımızın ve hayatımızın en vazgeçilmez temel gıdası olan “BAL” üzerinden sağlıklı ve güvenilir gıda tüketiminin içinde bulunduğu süreci anlatmak istiyoruz. “BAL”ı anlamak için de öncelikle arıları ve onun doğasını anlamak gerektiğinin altını çizmek istiyoruz. Arılar, doğanın en çalışkan türlerindendir. Sadece ürettikleri mucizevî iksir “BAL” ve diğer faydalı ürünlerini “İTİRAZSIZ” bizlerle paylaşmakla kalmayan arıların aslında yediğimiz içtiğimiz hemen her şeyde faydalı bir “İZ”lerinin olduğunu söylemek abartılı olmaz. Albert Einstein’ın tüm dünyaca bilinen sözü ise onlara neden gereken değeri vermemiz gerektiğini özetler nitelikte: “Bal arıları yok olduktan 4 yıl sonra insanlık biter!” Bilimsel açıdan da bakıldığında; doğanın ve doğalın insanlar açısından ne kadar vazgeçilmez olduğunu, arıların, yaşamımızın her alanında ne kadar önemli olduğunu, dünyanın gıda üretimine ve dengesine ne kadar katkı sağladığını birkaç cümleyle anlatmak elbette mümkün değil…


Bizler bugün burada özellikle yaşamımızda, kültürümüzde ve insanlık tarihimizde, balın ne kadar önemli olduğunun altını çizmek istiyoruz. İlk insanlar avlama, toplama yöntemi ile beslenmeye başlayınca, yaşlı ağaç kovuklarında arı kolonileri ile karşılaştılar ve onların balını toplayarak vücutlarının ihtiyacı olan tatlıyı (bal) ilk olarak bu yolla elde ettiler. Günümüzde tatlı diye tükettiğimiz ürünlerin tamamı ise; 14. Yüzyıl’dan sonra hayatımıza girmiştir.
Bugün ülkemiz geneline bakıldığında; bitki ve çiçek çeşitliliği, bal kalitesi ve üretimi bakımından dünyanın lider ülkeleri arasında yer almaktayız. Doğal altyapımız, bitki, çiçek çeşitliliğimiz ve tüm Avrupa’ya eş değer iklimsel özelliklerimiz var. Bu çerçeveden bakıldığında da; Türkiye, tarihi ve kültürel geçmişinin yanı sıra arıcılık alt yapısı ile de tam liderliği hak etmektedir.
BinbirÇiçek markası olarak bizim de çıkış noktamız bu zengin doğal kaynaklarımızı en bilinçli şekilde kullanmak üzerine kurulu. Sahip olduğumuz arıcılık kültürü ve altyapısı ile de yıllardır bu kaynaklarından doğru şekilde beslenmekteyiz.


BAL, insanlık tarihinin en önemli kültürel ürünlerinden biridir. Bunun için de hastalıkların yoğun, çarelerinin daha az olduğu dönemlerde de BAL, çeşitli yöntemlerle tedavi amaçlı kullanılmıştır. Günümüzde de BAL ve diğer arı ürünleri; beslenmenin yanı sıra; ilaç sanayi ve kozmetik sektöründe de sıklıkla kullanılmaktadır.


“Kahvaltınızı Krallar Gibi, Öğle Yemeğinizi Prensler Gibi, Akşam Yemeğinizi de Fakirler Gibi Yemelisiniz” Kahvaltının önemine vurgu yapan bu sözü, sizler de birçok kaynaktan mutlaka duymuşsunuzdur. Bildiğiniz gibi bal, dünden bugüne kahvaltı sofralarımızın vazgeçilmez en önemli temel besinlerinden biridir. BAL, vitaminler ve mineraller deposu olmasının yanı sıra antimikrobiyel ve antioksidant özelliklerine de sahiptir. Tam anlamıyla da bir şifa deposudur. Düşünün ki bal tek başına böylesine önemli özelliklere sahip bir lezzetken, süt, yoğurt, tereyağ, kaymak vb. önemli gıda maddeleri ile birlikte de tüketildiğinde sağladığı yararlar tartışılamaz bile.

Peki, bu dünyada en önemli hakkımız nedir? Hiç düşündük mü? Tabii ki; “Yaşam Hakkımız!” Peki, yaşam hakkımızı öncelikle ne ile sağlamaktayız? Elbette ki; vücudun ihtiyaçları doğrultusunda sağlıklı ve dengeli beslenme ile… Sağlıklı beslenmenin temelinde ne vardır? Doğal üretim sürecine dayalı, güvenilir gıda tabii ki! Öğle değil mi? Peki, güvenilir gıdaya ulaşmak için yeterli seçiciliği ve özeni gösterebiliyor muyuz? Giyim ve dış görünüşümüze verdiğimiz önemi, beslenme alışkanlıklarımızda sizce ne kadar gösterebiliyoruz? Bir tüketici olarak bizler, yaşam hakkımıza kast eden küresel güçlerle, güvenilir gıda üretmekten uzak, sağlıksız gıda üreten; kişi ve kurumlarla acaba, yeterince mücadele edebiliyor muyuz?


Rant uğruna, dünya gıda dengelerini değiştirmeye çalışan, daha çok üretmek adına; dünya gıda stratejilerini tekelinde tutan, katkı maddeleri ile doğaldan uzaklaşan ve yeni ürünler geliştirip üreten, genetiği (GDO) değiştiren, ülkesel üretim modellerine değer vermeyen, biz üretiriz, siz tüketin diyen… Bizim yerel değerlerimizi alıp değiştiren, yeni bir şeymiş gibi de tekrar bizlere satan, üretilen gıdalarla sağlığımızı bozan, gelecek neslimizin de sağlığını tehdit eden teknolojik üstünlüğü elinde tutan dünya devlerine karşı temkinli ve bilinçli olmak gerek. Bu nedenle de doğal hayatı olumsuz etkileyenlere karşı mücadelede de hepimize büyük görevler düşmektedir. Bizler de bilinçli bir toplum olmak zorundayız! Her ne kadar uygulamalarda eksiklikler de olsa; sağlıklı bir toplum yolunda, ülkemizde de devletin ve sivil toplum örgütlerinin sunduğu birçok imkân var. Örneğin: 14 Şubat’ta, 5 bakanın ve lider firmaların da katılımı ile tüketicilerin bilinçlendirilmesine, gıda denetimlerinin de artırılmasına yönelik bir protokol imzalandı ve “GIDA HATTI: ALO 174” hizmete girdi.

Bu anlamda da “Alo 174 Gıda Hattının”, Tarım Bakanlığı’nın, tüketici derneklerinin, şikâyet köşelerinin ve sitelerinin çalıştırılmasında, vatandaş olarak hepimize de görev düşmektedir. Elbette ki; güvenilir gıda üretmek için arıcılara, balcılara ve güvenilir bal markası olarak bizlere de büyük görevler düşüyor. Daha büyük görev ise; aslında doğal kaynağında işini hep mükemmel yapan arılara düşüyor. Peki, sizce neden? Çünkü yediğimiz diğer tüm gıdalarda da arılar polinasyonu yani döllemeyi sağlamazsa; kaliteye, rekolteye ve güvenilir gıdaya ulaşmamız zorlaşacaktır. Onun için de öncelikle arıları sevmeli, onları korumalı ve yaşamalarına izin vermeliyiz. Böylece, dünya daha yaşanabilir bir yer olsun.


Sonuç olarak; kaliteli bir yaşam ve daha az sağlık harcamaları için, gıdalarımıza sahip çıkalım… Doğamıza, doğal hayatımıza sahip çıkalım… Sağlığımıza ve neslimize sahip çıkalım…
H.Y

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder